Galileo’nun Mahkemedeki Cevapları

Çağrılı; Roma’daki Engizisyon Sarayında, Muhterem Komiser Pederin her zamanki makamında, Engizisyon Savcısı Carlo Sinceri Cenaplarının yardımcılığını yaptığı Genel Komiser Muhterem Peder Fra Vincenzo Maculano da Firenzuola’nın huzurunda şahsen çıkatıldı, vs.

Hakikate şaheder etmeye yemin eden, Floransalı merhum Vincenzio Galilei oğlu, yetmiş yaşındaki Galileo’ya Pederler sordu:

S: Roma’ya hangi yolla ve ne kadar süre önce geldi?

C: Roma’ya perhiz ayının ilk Pazar günü bir tahtırevanla geldim.

S: Roma’ya kendi rızasıyla mı geldi yoksa çağrıldı veya birinden emir mi aldı? Eğer öyleyse emri veren kimdi?

C: Floransa’daki Engizisyon Pederi, Roma’ya gelmemi ve kendimi Engizisyona taktim etmemi emretti.

S: Kendisine bu emrin verilme nedenini biliyor mu ya da tahmin edebiliyor mu?

C: Engizisyonun önüne çıkma emrinin verilme nedeninin, en son basılan kitabım hakkında hesap vermek olduğunu sanıyorum. Nedenin bu olduğunu zannediyorum; çünkü,

Roma’ya gelmem emredilmeden birkaçgün önce, matbaacıya ve bana kitabın basımının durdurulması için emir verildi, ve ayrıca Engizisyoncu Peder tarafından matbaacıya kitabımın ilk elyazmasını Roma’daki Engizisyona göndermesi emredildi.

S: Roma’ya gelme emrinin verilme nedeninin, kitapta anlattığı şeyler mi olduğunu düşünüyor?

C: Bu, diyalog tarzısna yazılmış bir kitaptır ve Dünya’nın yasasını ya da daha ziyade başlıca iki Dünya sistemini, göklerin ve öğelerin düzenini ele almaktadır.

S: Sözü edilen kitap kendisine gönderilirse tanıyabilir mi?

C:Öyle sanıyorum; yani, kitap gösterilse tanıyacağımı umuyorum.

Bunun üzerine Lyncean’lı Galileo Galilei’nin Diyaloğu adayla 1562’de Floransa’da basılan kitap [Delil A] Galileo’ya gösterilir. Galileo, bakıp inceler ve “bu kitabı çok iyi biliyorum; Floransa’da basılan nüshalardan biridir. Benim olduğunu ve tarafımdan yazıldığını kabul ediyorum” der.

S: Keza, sözü edilen kitaptaki her kelimenin kendisine ait olduğunu kabul ediyor mu?

C: Bana gösterilen bu kitabı biliyorum; çünkü Floransa’da basılan nüshalardan biridir ve içindeki her şeyin tarafımdan yazıldığını kabul ediyorum.

S: Sözü edilen kitabı ne zaman, nerede ve ne kadar sürede yazdı?

C: On, on iki yıl önce yazmaya başladım. Yazılması, sürekli olmamakla birlikte altı ya da sekiz yılımı aldı. Yerine gelince, Floransa’da tamamladım.

S: Roma’ya başka bir zaman, özellikle 1616’da geldi mi? Geldiyse, ne vesileyle geldi?

C: 1616’da Roma’daydım; ondan sonra, Hazretleri VIII. Urban’ın Papalığının ikinci yılında buradaydım. Son kez, üç yıl önce, kitabımı bastırmak için Roma’ya geldim. 1616’da Roma’ya, Nikolas Kopernikus’un Yer’in hareket ettiği, Güneş’in durduğu ve gössürelerin düzeni hakkındaki görüşü etrafında şüpheler doğduğunu duyunca, Katolik inancın kutsal görüşlerine karşı gelmediğimden emin olmak için, bu konunun en uygun biçimde nasıl ele alınacağını öğrenmek üzere geldim.

S: Çağırıldığı için mi geldi? Eğer öyleyse, hangi nedenle ç ağırıldı ve söz konusu konuyu nerede ve kiminle değerlendirdi?

C: 1616’da Roma’ya çağrıldığım için değil, kendiliğimden geldim. Roma’da bu meseleyi, o sırada Engizisyonun başındaki bazı kardinallerle, özellikle Kardinaller Bellarmino, Aracoeli, San Eusebio, Bonsi ve d’Ascoli ile görüştüm.

S: Sözü edilen kardinallerle tam olarak neyi konuştu?

C: Bu kardineallerle konuşmamın nedeni, Kopernikus’un öğretisi hakkında bilgilenmek istemeleriydi, Çünkü Kopernikus’unki, matematik ve gökbilim mesleğinden olmayanlar için anlaşılması çok zor bir kitaptır.

Özel olarak, Kopernikus’un hipotezine göre gökkürelerin düzenini; Güneş’i gezegenlerin yörüngelerinin merkezine; ardından Merkür’ün yörüngesini

Güneş’in çevresine; sonra Vens’ünkini Merkür’ün çevresine; sonra Ay’ı Yer’in çevresine ve Mars’ı, Jüpiter’i ve Satürn’ü onun çevresine nasıl yerleştirdiğini; hareket konusunda, Güneş’i merkezde nasıl sabitlediğini ve Yer’i kendisinin Güneş’in çevresinde nasıl döndüğünü (yani Yer’in kendi çevresinde günlük, Güneş’in çevresinde yıllık hareketini) öğrenmek istiyorlardı.

S: Dediği gibi, sözü edilen konu hakkında hakikati öğrenmek üzere Roma’ya geldiyse, bu teşebbüsünün neticesini de söylesin bize.

C: Güneş’in sabit durduğu, Yer’in hareket ettiği görüşü etrafında süregiden çekişme hakkında Kutsal Sansür Kurulu, mutlak olarak alındğınıda bu görüşün Kutsal Yazılara aykırı olduğuna, dolayısıyla, bu görüşün ancak (Kopernikus’un da yaptığı gibi) ex suppositione [hipotetik olarak] kabul edileceğine karar verdi.

S: Söz konusu karar kendisine bildirildi mi? Bildirildiyse, kimin tarafından?

C: Sansür Kurulu’nun söz konusu kararından haberdar edildim. Kararı bana Kardinal Cenapları Bellarmino bildirdi.

S: Zatı Şahaneleri Bellarmino’nun söz konusu karar hakkında kendisine ne dediğini bize söylesin. Bu konu dışında başka bir şey söyledi mi? Eğer öyleyse, ne dedi?

C: Kardinal Cenapları Bellarmino, bana Kopernikus’un sözü edilen görüşünün ancak (Kopernikus’un kendisinin de yaptığı gibi) hipotetik olarak ileri sürülebileceğini söyledi. Zatı Şahaneleri, benim bu görüşü hipotetik olarak, yani Kopernikus’un yaptığı biçimde ele aldığımı biliyordu. Aynı Kardinal Cenaplarının, Karmelcilerin başı Peder Üstad Paolo Antonio Goscarini’nin bir mektubuna verdiği cevaptan bunu siz de görebilirsiniz. Bende bir kopyası var. İçinde şunlar yazıyor:

“Bana öyle geliyor ki, Siz Muhteremleri ve Signor Galilei, kendinizi mutlak değil, hipotetik sözlerle sınırlamakla basiretli bir yol takip ediyorsunuz.” Kardinal Cenaplarının bu mektubu 12 Nisan 1615 tarihlidir. Dahası, kendileri bana, aksi hallde, yani mutlak biçimde alınması halinde, bu görüşün ne taşınabileceğini ne de savunulabileceğini söylediler.

S: 1616 Şubatında alınan ve daha sonra size bildirilen karar neydi?

C: 1616 Şubatında Kardinal Cenapları Bellarmino, bana mutlak olarak alınması halinde Kitabı Mukaddes’le çelişeceğinden Kopernikus’un görüşünü taşımanın ya da savunmanın mümkün olamayacağını; fakat, hipotetik olarak alınıp yararlanılabileceğini söyledi. Elimde, Kardinal Cenapları Bellarmino’nun kendisine ait, 1616’nın Mayıs ayının 26’sında yazılmış bunu doğrulayan bir belge var.

Burada Kardinal Cenapları, Kopernikus’un görüşünün, Kitabı Mukaddes’in hilafına ileri sürülemeyeceğini ya da savunulamayacağını söylüyor. Bu belgenin bir kopyasını sunuyorum, buyrun diyerek, “Biz, Kardinal Roberto Bellarmino” diye başlayan ve “1616 Mayısının bu 26’ncı günü” diye biten, mahkemenin kanıt olarak kabul edip

B harfiyle tescil ettiği, bir yüzü yazılı (yaklaşık on iki satır tutan) bir yaprak kağıdı mahkemeye ibraz etti. Sonra da ekledi: “Bu beyanın aslını beraberimde Roma’ya getirdim. Her kelimesi Kardinal Bellarmino’nun elinden çıkmıştır.”

S: Yukarda sözü edilen meselelerden haberdar edildiği sırada orada başka kişiler de var mıydı? Varsa, kimlerdi?

C: Kardinal Cenapları Bellarmino, bana Kopernikus’un görüşüyle ilgili biraz önce anlattığım şeyleri söylediği sırada bazı Dominikan pederler de oradaydı. Fakat, kendilerini tanımadığım gibi, o zamandan beri de onları görmedim.

S: O sırada orada bulunan söz konusu pederlerden biri ya da başka biri aynı konuda kendisine herhangi bir ihtarda bulundu mu? Bulunduysa, ne dedi?

C: Hatırladığım kadarıyla olay şöyle oldu: Bir sabah Kardinal Cenapları Bellarmino beni çağırtarak, herkesten önce Papa Hazretlerinin bilgisine sunmak istediğim özel bir hususu söyledi. Fakat, neticede Kardinal Bellarmino bana Kopernikus’un görüşünün Kitabı Mukaddes’in hilafına ileri sürülemeyeceğini ya da savunulamayacağını söyledi.

Orada bulunan Dominikan pederlere gelince; baştan beri orada mıydılar yoksa sonradan mı geldiler hatırlamıyorum. Ayrıca, Kardinal bana söz konusu görüşün ileri sürülemeyeceğini söylediği sırada orada olup olmadıklarını da hatırlamıyorum. Söz konusu görüşü taşımamam ya da savunmamam doğrultusunda bir talimat verilmiş de olabilir. Üzerinden yıllar geçti hatırlamıyorum.

S: O sırada kendisine söylenenler ve ihtar yoluyla emredilenler kendisine okunsa hatırlayabilir mi?

C:Bana başka bir şeyin söylendiğini hatırlamadığım gibi, o zaman söylenenler bana okunsa bile hatırlayıp hatırlamayacağımı bilemiyorum. Ben hatırladıklarımı söylüyorum. Çünkü, söz konusu talimata hiçbir biçimde karşı gelinmediğini; yani, Yer’in hareket ettiğini Güneş’in sabit durduğunu ileri süren görüşün taşınmadığını ya ad savunulmadığını iddia ediyorum.

Bunun üzerine kendisine, o sırada tanıklar önünde verilen ve kendisine söz konusu görüşü her ne biçimde olursa olsun taşımayacağını, savunamayacağını veya başkalarına öğretemeyeceğini bildiren söz konusu ihtarın okunmasından sonra bu emrin kendisine nasıl ve kimin tarafından verildiğini hatırlayıp hatırlamadığı soruldu.

Sorgucular, engizisyonun 1616 yılınyla ilgili zabıtlarından söz ediyorlardı. Bu ifadeler, her ne kadar o sırada salonda kendisine gösterilmediyse de, bu zabıtlarda Galileo’nun ismen yer aldığı yığınla kayıt bulunmaktaydı.

Örneğin, 25 Şubat 1616 tarihli kısa bir belgede şöyle deniyordu: “Papa Hazretleri [Papa V. Paul], Muhterem Kardinal Cenapları Bellarmino’ya, Galileo adındaki kişiyi huzuruna çağırtarak söz konusu görüşten vazgeçmesini tembihlemesini emretti.

Boyun eğmeyi reddetmesi halinde Komiser Peder, bir noterin ve tanıkların huzurunda, bu öğretiyi ve görüşü öğretmekten ya da savunmaktan, hatta tartışmaktan bile tamamen imtina etmesi için kendisine bir ihtar verecektir. Yine razı gelmezse hapse atılacaktır.”

Engizisyonun kayıtlarında aynı sayfanın devamında 26 Şubat tarihli bir başka notta şöyle deniyordu:

Kardinal Bellarmino’nun ikametgâhında ve Saray’da, Engizisyon Genel Komiseri Vaizler Tarikatı’ndan Muhterem Peder Lodili Michelangelo Seghizzi’nin huzurunda, kardinal, Galileo adındaki kişiyi, yukarıda adı geçen görüşün yanlış olduğunu tembihleyerek vazgeçmesi için uyardı; ve hemen ardından orada bulunan kardinal, adı geçen Komiser,

Galileo’ya bir talimat vererek Papa Hazretleri ve bütün Engizisyon adına, güneşin verenin merkezinde bulunduğu ve Yer’in döndüğünü idda eden söz konusu görüşten tümüyle vazgeçilmesi gerektiğini ve bundan böyle hiçbir biçimde ne sözle ne de yazıyla bu görüşü taşımamasını, başkalarına öğretmemesini ya da savunmamasını buyurdu. Aksi halde Engizisyon gereğini yapacaktır.

Eski genel komiserin aceleyle eklenmiş bu uyarısı, o şubat sabahının telaşı içinde Galileo’ya Bellarmino’nun sözlerinin bir tekrarı gibi gelmiş olabilirdi. Ama, engizisyonun d osyalarında son derece sert ve kesin tabirlerle yer almıştı: “Bundan böyle hiçbir biçimde, sözle ya da yazıyla bu görüşü ileri sürmeyecek, başkalarına öğretmeyecek ya da savunmayacaktır.”

Görünüşe göre, yıllar öncesinde kalan o aynı sabah, Kardinal Bellarmino ile Galileo arasında önemli olabilecek özel bir konuşma geçmişti. Galileo, verdiği ifadede “o özel hususu” “Papa Hazretleri” dışında şimdilik kimseye ifşa edemeyeceğini söyledi. İçeriğiyle ilgili yapılan sayısız tahminden sadece birini alacak olursak, bu gizli mesajda (o sırada kardinal olan) Maffeo Barberini’nin Kopernikusçuluğu “sapkınlık” olarak damgalanmaktan koruma gayreti içinde olduğundan söz ediliyor olabilirdi. Fakat, savcı bu konuyu kurcalamadı. Urban da, Galileo ile bir daha hiç konuşmadı.

S: Kardinal Cenapları Bellarmino dışında kimsenin, başka bir yoldan bana böyle bir talimatta bulunduğunu hatırlamıyorum.

Yine, ihtarın, bu görüşü taşımam ya da savunmamla ilgili olduğunu hatırlıyorum; hatta “başkalarına öğretmemem” de belirtilmiş olabilir. “Hiçbir biçimde” diye bir ifadeyle hatırlamakla birlikte, o da söylenmiş olabilir. İşin gerçeği şu ki birkaç ay sonra,

Mayısın 26’sında Kardinal Bellarmino’dan, sözü edilen görüşü taşımamam ya da savunmamam konusundaki emrini beyan eden (mahkemenize delil olarak sunduğum) yazılı bir belge aldığımdan, bütün bu ifadelere kafa yormadım ya da aklımda tutmadım.

Şimdi karşıma getirilen diğer iki ifade, yani sözü edilen talimatta yer alan “başkalarına öğretmeme” ve “hiçbir biçimde” ifadelerini hatırlamıyorum. Sanıyorum bunun nedeni de, benim asıl dayandığım ve belge olarak sakladığım Kardinal Cenaplarının söz konusu yazılı beyanında zikredilmemiş olmalarıdır.

S: Sözü edilen ihtarı aldıktan sonra, mahkemenin huzurunda teşhis ettiği, daha sonra matbaacıya göndereceği kitabı yazmak için herhangi bir izin aldı mı

C: Yazmakla, bu görüşü taşımama, savunmama ya da başkalarına öğretmeme emrine, itaatsizlik bir yana, ters düşmüş bile olacağımı düşünmediğimden kitabı yazmak için izin almaya çalışmadım.

S: Aynı kitabın basılması için izin aldı mı? Aldıysa, kimden aldı? İzni kendisi mi yoksa başka biri mi aldı?

C:Adı geçen kitabı bastırma izni alınmasına gelince; Fransa’dan, Almanya’dan ve Venedik’ten elverişli teklifler almama rağmen, hepsini geri çevirdim ve kitabı baş sansürcünün, yani Kutsal Sarayın Efendisinin eline vermek üzere kendiliğimden üç yıl önce

Roma’ya geldim. Kendisine, uygun gördüğü eklemeleri, çıkarmaları ve değişiklikleri yapma konusunda mutlak yetki verdim. Kitap, Peder yardımcısı Visconti tarafından büyük bir özenle incelendikten sonra, bir kez de bizzat Kutsal Saray’ın Efendisi tarafından gözden geçirildi. Kitaba basım iznini de kendisi verdi.

Yani, tasvip ederek kitabın basılmasına izin verdi; ancak Roma’da basılmasını buyurdu. Yaza girmekte olduğumuzu düşünerek, hastalık kapma tehlikesinden uzak kalmak için, bütün mayıs ve haziran ayları boyunca uzak kaldığım evime dönmek istiyordum. Kendisiyle, hemen önümüzdeki sonbaharda

Roma’ya dönmem konusunda anlaştık. Ben Floransa’dayken veba patlak verdi ve her şey durdu. Bu durumda Roma’ya gitmemin mümkün olamayacağını görerek mektup yoluyla kendisinden kitabın Floransa’da basılmasına izin verilmesini rica ettim. Bana, kitabın elyazmasının ilk haline bakmak istediklerini bildirdiler; dolayısıyla kitabı göndermem gerekiyordu.

Sözü geçen elyazmasını emin bir şekilde gönderebilmek için mümkün olan her yolu denememe, posta idaresinin yöneticileriyle, hatta grandükün en yüksek bakanlarıyla bile temasa geçmeme rağmen, bir teminat alamadım. Sınırlardaki sıkı tedbirlerden dolayı kitap zarar görebilir; ıslanabilir ya da yanabilirdi. Kitabın yollanmasındaki bu güçlüğü Efendi Pedere anlattım. O da bana, kendisinin kabul edebileceği biri tarafından kitabın yeniden titizlikle gözden geçirilmesini buyurdu. Bu iş için, Floransa Üniversitesi Kutsal Metinler Profesörü, Grandüşes Hazretlerinin vaizi ve Engizisyon danışmanı

Dominikan Peder Üstat Giacinto Stefani’nin atanmasını münasip buldular. Kitap, Floransa’daki Engizisyon görevlisi olan pedere bizzat tarafımdan teslim edildi; o da Peder Giacinto Stefani’ye verdi; daha sonra kitap Engizisyoncu pedere iade edildi; o da, basılacak kitapları Floransa’nın Ekselansları adına değerlendiren Signor Niccolo dell’Antela’ya gönderdi. Landini adındaki matbaacı, kitabı Signor Niccolo’dan aldı ve Engizisyoncu pederle görüşüldükten sonra, Kutsal Saray’ın Efendi Pederi’nin verdiği her emre harfiyen riayet ederek kitabı bastı.

S: Söz konusu kitabı basmak için Kutsal Sarayın Efendisinden izin almaya çalıştığı sırada, aynı Muhterem Pedere, daha önce kendisine verilen, Kutsal Kurulun yukarıda anılan direktifiyle ilgili ihtardan söz etti mi?

C:Baskı ruhsatnamesi istediğim sırada Kutsal Sarayın Efendisine bu emirden söz etmedim. Çünkü, bu kitapta Yer’in döndüğünü, Güneş’in durduğunu iddia eden görüşü doğrulamadığım ve savunmadığım; daha ziyade, Kopernikus’un görüşünün tersini tanıtladığım; Kopernikus’un katınlamalarının zayıf ve ikna edici olmaktan uzak olduğunu gösterdiğim ve bu konuda herhangi bir şüphe duymadığım için bunu söylemenin gerekli olduğunu düşünmedim.

* * *

21 Temmuz sabahı dördüncü ve son kez genel komiserin odasına getirilen Galileo, Peder Maculano tarafından maksadı üzerine sorgulanmaya başlandı.

S: Söyleyeceğin bir şey var mı?

C: Söyleyeceğim bir şey yok.

S: Güneş’in Dünya’nın merkezi olduğunu, Yer’in ise Dünya’nın merkezi olmadığını, ayrıca kendi etrafında günlük hareketi olduğunu iddia ediyor mu ya da ne zamandır ve ne zamandan beri iddia ediyor?

C: Uzun zaman önce; yani, Kutsal Sansür Kurulu’nun kararından ve bu ihtarın bana yapılmasından önce, söz k onusu iki görüş (Ptolemaios ile Kopernikus’un görüşleri) arasında muallaktaydım ve ancak birinden biri doğada doğru olabileceğinden onları tartışmalı buluyordum. Fakat, basiretli yetkililerin aldığı söz konusu karardan sonra, bütün belirsizliğim kalktı ve Ptolemaios’un görüşünü, yani Yer’in sabit durduğu ve Güneş’in hareket ettiği görüşünü savunmaya başladım ve hâlâ da onu savunuyorum.

S: O zamandan sonra da söz konusu görüşü taşıdığına inanıldığı söylenerek; söz konusu görüşü, yayımladığı kitapta ele alma ve savunma tarzından, daha doğrusu tam da söz konusu kitabı yazmasına ve yayımlamasına bakılarak, özgürce hakikati söylemesi istendi: Bu görüşü taşıyor mu yoksa taşıdı mı?

C:Yayımlanmış olan Dialogue’u yazmam, Kopernikus’un öğretisinin doğru olduğuna inandığım için değildi. Tersine, bunun umumi bir yararı olacağı zannıyla, her iki taraftan da ileri sürülebilecek fizik ve gökbilimle ilgili gerekçeleri ortaya koydum.

Bu sayede, her iki akıl yürütme tarzının da, ikna edici bir tanıtlama gücüne sahip olmadığını ve kesinliğe ulaşmak için daha yüksek bir öğretinin kararlarına başvurmamız gerektiğini göstermeye çalıştım. Bunu, Dialogue’un pek çok yerinde görmek mümkündür. Bana gelince; [Kilise tarafından] halihazırda mahkûm edilmiş olan bu görüşü taşımıyorum ve yetkililerin kararından sonra taşımadım.

Kitabın kendisinden ve evetlenen taraf adına, yani Yer’in hareket ettiği ve Güneş’in hareketsiz olduğu görüşü adına ileri sürülen akıl yürütmelerden (daha önce ifade edildiği gibi) Kopernikus’un görüşünü taşıdığına inanıldığı söylenerek, hakikati itiraf etmeye karar verdiği takdirde kanunların yardımına başvurulacağı ve gerekli adımların atılacağı söylendi.

C:Halihazırda Kopernikus’un görüşünü taşımadığım gibi, bir ihtarla bu görüşü bırakmam emredildikten sonra da taşımadım. Hepsi bu; işte elinizdeyim, istediğinizi yapın.

Hakikati anlatması, aksi halde işkendeye başvurulucağı söylendi.

C:İtaat etmek için burdayım; ama dediğim gibi, karar alındıktan sonra bu görüşü taşımadım.

Galileo Galilei, kendisini de destekleyenlerin düşündüklerini aksine 22 Temmuz Çarşamba günü halka açıklandı: Galileo, sapkınlıktan mahkum edilmişti.

Engizisyoncu kardinaller ve tanıkları, o sabah, kentin ortasındaki Santa Maria Sopra Minerva Kilisesi’nin yanındaki, her zaman haftalık toplantılarını yaptıkları Dominikanlara ait manastırlarda toplandılar. Galileo, duvarları fresklerle süslü bir odanın içindeki helezonik bir merdivenin üzerinde, görüşlerini dinlemek üzere karşılarına çıkarıldı.

Söyler, bildirir, hükmeder ve duyururuz ki: Sen Galileo! Mahkemede ayrıntılarıyla görüşülen ve senin de itiraf ettiğin meselelerden dolayı sapkınlıktan; yani, mukaddes ve ilahi yazıların tersine Dünya’nın merkezinin

Güneş olduğunu ve Güneş’in doğudan batıya hareket etmediğini; Yer’in hareket ettiğini ve Dünya’nın merkezi olmadığını söyleyen yanlış bir öğretiyi taşımaktan ve ona inanmaktan; ve bir görüşün Kitabı Mukaddes’e aykırı olduğu belirtilip ilan olunduktan sonra dahi bir kimsenin onu muhtemelen bir görüş olarak benimseyebileceğini ve savunabileceğini ileri sürmekten,

Engizisyonun kararlarına göre şiddetle şüpheli bulunduğunu ve mahkûm edildiğini duyururuz. Bunun sonucu olarak, kutsal kanunların ve bütün özel ve genel kanunların bu tür suçlara karşı emrettiği bütün yasaklara ve cezalara çaptırıldın. Samimiyetle ve hakiki bir imanla, huzurumuzda, sözü edilen yanlışları ve sapkınlıkları ve Katolik ve Apolistik Kilise’ye karşı yapılmış diğer her yanlışı ve sapkınlığı sana buyuracağımız tarzda ve usulde lanetleyerek doğru yola dönmen kaydıyla seni affetmeye hazırız.

Kopernikus’un görüşü, 1616’da sapkınlıkla damgalanmaktan kurtulmuş olmasına karşın, Galileo, Kopernikus’u yorumladığı için şimdi “sapkın olduğundan şiddetle şüphe edilen biri”ydi.

On engizisyoncudan yalnızca yedisi karara imza koydu. Aralarında en çok merhamet gösterilmesinden yana olan Kardinal Francesco Barberini, toplantıya kasıtlı olarak gelmedive kararı imzalamayı reddetti. Yine, toplantıya katılmayanlardan biri de, belki de Otuz Yıl

Savaşlarındaki Fransız yanlısı tutumundan dolayı Papa Urban’ı bir kez daha kınamak için -ya da, bir seferinde Jüpiter’in aylarıyla ilgili gözlemleriyle boylam probleminin çözümünde İspanya yönetimine tavsiyelerde bulunmuş olan Galileo’ya teşekkür etmek için- bunu fırsat bilen Kardinal Gaspare Borgia idi.

Grandük Ferdinando’nun Galileo’yu savunmasını istediği ilk kardinallerden biri olan Kardinal Laudivio Zacchia da, yine aynı biçimde bilinmeyen nedenlerle imza koymadı. Belki de o gün hastaydı ve toplantıya gelememişti.

Kutsal Mahkeme, Galileo’ya, sesli okunmak üzere, kendi kaleme aldığı bir tövbe metli verdi. Galileo, metni önce içinden okurken öyle aykırı iki maddeyle karşılaştı ki bu koşullar altında bile onları kabule ikna edilemezdi. Birinde, iyi bir Katolik olarak davranışlarında sapkınlığa düştüğü; diğerinde de, Dialogue’una basım izni alırken hileye başvurduğu söyleniyordu. Böyle bir şey yapmadığını söyledi. Bunu üzerine yetkililer, bu ifadelerin üstünü çizme talebini kabul ettiler.

Tövbekârların beyaz kisvesini giyen sanık, diz çökerek emredildiği gibi nedamet getirdi:

Ben, merhum Vincenzio Galileo oğlu, Floransa’lı, yetmiş yaşındaki Galileo, mahkemeniz tarafından şahsen suçlu bulundum ve Hıristiyan dünyasındaki fesatlara karşı [mücadele eden] siz Mümtaz ve Muhterem Kardinal Cenaplarının, Engizisyoncuların önünde diz çökerek Kutsal Katolik ve Apostolik Kilise’nin taşıdığı, vaaz ettiği ve öğrettiği her şeye geçmişte her zaman inandığıma, halen inanmakta olduğuma ve Tanrının yardımıyla gelecekte de inanacağıma Kutsal Kitap’a el basarak yemin ederim.

Fakat, Engizisyon tarafından, Güneş’in Dünya’nın merkezi olduğunu ve hareket etmediğini, Yer’in Dünya’nın merkezi olmadığını ve hareket ettiğini ileri süren yanlış görüşü tamamen bırakmam; ister şifahen ister yazıyla olsun söz konusu öğretiyi hiçbir surette taşımamam, savunmamam ya da öğretmemem tembihlendiği, ve bu öğretinin

Kitabı Mukaddes’e aykırı olduğu bana bildirildiği halde, yazdığım ve basılmasına sebep olduğum bir kitapta bu mahkûm etilmiş öğretiyi konu ettim ve herhangi bir sonuca varmaksızın onun lehine çok etkili kanıtlar ileri sürdüm.

Bu yüzden, sapkınlıktan; yani Güneş’in Dünya’nın merkezi olduğu ve hareket etmediği, Yer’in merkez olmadığı ve hareket ettiği görüşünü taşımaktan ve bu görüşe inanmaktan şiddetle şüpheli bulundum.

O nedenle, bana karşı haklı olarak uyanan bu şüpheyi siz Mümtaz Kardinallerin ve iman sahibi bütün

Hıristiyanların kafasından silmek isteğiyle, söz konusu yanlışları ve sapkınlıkları, ve genel olarak Kutsal Katolik Kilisesi’ne karşı işlenen her yanlışı ve fesadı kalpten ve hakiki imanla lanetlediğime yemin ederim.

Gelecekte, hakkımda benzer şüpheler uyandırabilecek bu gibi şeyleri ne sözle ne de yazıyla bir daha asla tekrarlamayacağıma; sapkın ya ad sapkın olduğundan şüphelendiğim birini gördüğümde onu

Engizisyona ya da bulunduğum yerdeki Engizisyoncuya teslim edeceğime yemin ederim. Yine, Kutsal Engizisyonun bana verdiği ya da verebileceği bütün kefaretleri kabul edeceğime ve onlara harfiyen uyacağıma yeminle söz veririm.

Bu verilen sözlerin ya da edilen yeminlerin herhangi birinden -Tanrı saklasın- dönecek olursam, Kutsal Kanunların ve -genel ve özel- öteki kararların bu gibi suçlara getirdiği bütün cezaya ve ezaya şimdiden boyun eğiyorum. Tanrı ve el bastığım Kutsal Kitabı yardımcım olsun.

Ben, adı geçen Galileo Galilei, yukarıdaki gibi tövbe ettim, yemin ettim, söz verdim ve kendimi bağladım; ve bu tövbe belgesini 1633 Temmuz 22’de Roma’da Minerva Manastırı’nda kelime kelime okudum ve doğru olduğunu kabul ederek kendi elimle imzaladım.

Ben, Galileo Galilei, yukarıdaki gibi tövbe ettim ve imzaladım.

Galileo’nun doğrulurken alçak sesle “Eppur si muove” (ama yine de dönüyor) diye fısıldadığı ya da gökyüzüne bakıp ayağını vurarak bu sözcükleri haykırdığı söylenir.

 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir