Duygulu Sözler Duygu dolu bir sayfayla karşınızdayız. Bu sayfamızdaki en güzel duygulu sözleri çok beğeneceksiniz. Sayfamızdaki duygulu sözleri sevgilinize whatsapp ya da kısa sms olark göndererek onu mutlu edebilirsiniz. Ayrıca bu en anlamlı duygulu sözleri facebook ve twitter yoluyla da paylaşabilirsiniz.
Duygulu Sözler
Bugün günlerden ne? Yoksa sensizlikertesi mi?
Neyim olursan ol da hayal kırıklığım olma. Orası çok kalabalık. Tanıyamam seni.
Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, 40 yılın hatırına sen kalayım.
Ben kalem ucunda o kadar insan öldürdüm ki; hepsinin cesedi mısralarımda ölümsüzleşti.
Bir “hoşçakal”a sığdırdı bizi! Yere göğe sığdıramadıklarımız.
Seni sevdiğimi ihbar etmişler ayrılığa. Geçen gün yokluğun gelip teslim aldı beni.
Boş adamın tekisin dedi. İçimde sen yoksun ya ondandır dedim.
Yağmur olsan binlerce damla arasında bulur tutardım seni, çünkü korkarım, toprak aldığını vermiyor geri. Cemal Süreya
Sadakat mıydı zamana yenilen. Yoksa zaman mıydı ihanete buyur gel diyen.
Madem ki yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun.
Hani bir damla göz yaşıma kıyamazdın ya, bu şehir sular altında, sen nerdesin.
Kapıya gelen çocuklara şeker verir gibi kalbimi vermiştim sana; bu bayram da gelmedin adres çoktu galiba?
Susarım ben! Kelimelerim, sevdiklerimin yüreğinde cümle olmuyorsa eğer.
Ben kimsenin kollarında ölmek istemiyorum, annemin ayaklarının altına gömün beni, o yeter.
Profesörler bırakın uzun yaşamanın sırlarını. O’nsuz yaşamanın sırlarını bulun.
En soğuk mevsim kış’mış. En soğuk mevsim kış’sa, ‘o’ giderken ben niye donarak ölüyordum, yaz’ın ortasında.
Benim sana sadece kanım kaynıyor. Yüreğim mi? O seni sevdi seveli anası ağlıyor.
Ben senin gibi “treni kaçıran yolcu” edasında değil, “ölen yakınımı uğurlar” gibi yaşarım ayrılıkları.
Bir gece yarısı uyanıp “oh be rüyaymış” diyebilseydim keşke gidişine.
Sevdiğini mertçe seven kişi, pervane gibi közler ateşi. Sevip de yanmaktan korkanın, masal anlatmaktır bütün işi.
Sizin bu ayrılık dediğiniz şeyin Türkçe meali neydi? Hayır siz ağlıyorsunuz da, ben neden ölüyorum!
Benim bir şeye ihtiyacım yoktu. Her şeyim sendin… Oysa ki ben sana yüzümü çevirdiğimde herkese sırtımı dönmüştüm.
Hata bende sevgili aşk diye kapısını çaldığım kalbinin, genel ev çıkacağını nerden bilebilirdim.
Ne halim varsa görmek istiyorum. Çünkü her halim de, sen varsın! Bu nasıl ceza, silmeye çalıştıkça kazınıyorsun aklıma!
Öyle bir gittin ki, bakakalmak kaldı bana arkandan. Ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.
Ne ölmek nefessiz kalmaktır ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine yaşamını harcamaktır. Oğuz Atay
Duvardaki yangın düğmesini örten cam parçasıyım. Kurtuluşun olacaksa hiç düşünme, ayakkabının topuğuyla kır beni.
Ben sensizdim! Akşamın yaklaştığı saatlerde. Kahrolursun görme ağladığımı. Başlayan düşü şafakla birlikte dağıtır ansızın her gün batımı.
Korkma bana aşık olmaktan ya da bir gün çekip gitmekten. Çünkü kalbimdeki hiç bir cesedi sahipsiz bırakmadım ben!
Beni yüreklendirecek bir söz söyle; şehrin tutsaklarını salayım kalbimden, beni yüreklendirecek bir söz söyle; kurşunu beynime sıkayım öylesine.
Bazen ne onunla yapabilirsiniz, ne de onsuz. Ne “terkedebilirsiniz”, ne de yeniden sevebilirsiniz. Sürünüp gidersiniz.
Sesimi duymamak için direnen kulaklar bari gönlümü dinlesin. Ben susmalıyım ki tüm zor cümleler gönlümü dinleyenlere kalsın. Dilimle konuşmak canımı çok acıttı..
Ölmek dert değilde, cenazeme gelmişsin kalkıpta alnından öpemiyorum ya işte o koyuyor adama.
Bilirsin günahları yazan melek soldadır. Hatta bundandır kalbin solda olması. Çünkü belkide aşk, yaşanılan en büyük günahtır.
Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir. Ben ayrılıkların. Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını. Ben hasretlerin.
Ey ÖzIenen! Zamanlı zamansız akşamlarda, yitik coğrafyalardan sürgünlerini göçe vurmuş yolcular çalıyorlar kapımı.
Dilini kalbine yanaştır; dilinle söylediğini kalbinle de söyle. Dikiş tutmuyorsa şayet, söylenmeyi bırak sus.
Bir ömür boyu seninleyim desende istemem artık, çünkü sen rüzgarın coşturduğu bir toz bulutusun. Bugün bana esersin yarın eller.
Dört yanı hüzünle çevri yara parçasına ‘aşk’ denilirmiş. Yüreğimin coğrafyasına düşünce anladım.
Sen beni sevmedin ya, ben de gidip herkesi sevdim ve herkese böldüm kendimi. Herkese az az düştüm ve kimseye yetmedim.
Ben ne kadar ziIzurna sarhoş olsam da yaşadıklarımdan çıkarken hesabı ödeyecek kadar ayığım.
Aşk oda sıcaklığına göre maddenin üç halini de alabilir. Bağırıp küfrederken katıdır, öpüp kokladığınızda sıvıya dönüşürken, kapıyı çarpıp çıktığınızda ise buharlaşır.
Fark yok ikimizde beyazları giyindik. Sen dünya evine, onun altına. Ben ahiret alemine iki karış toprak altına girdim.
Ne kadar zordur asIında sevip de seviyorum diyememek. Görüp, görmemezlikten gelmek, yaşadığını bilip de benim için öldü demek.
Hasretini söküp atmaya kalksam kendimden; yorgun ellerimle ne kadar uzağa fırlatabilirim ki?
Kimse anlamadı. Bu aşkta yüzde elliye varan indirmIi acılar vardı. Peşin gözyaşı ödediğinde, yalnızlığı on iki aya bile bölüyorlardı.
Bugün kalpler parçalı umutlu, yer yer görülen ihanet bulutları, göz yağışları şeklinde sel olup akacak. Sıkı sevin üşütmeyin.
İşte böyle canım benim galiba kayıp, cennet için cehennemde şafak sayıp, geçiyor günlerim ertesine ertelenik, ruhumdan yüzüme donuk bir mimik.
Al sana gökkuşağı, saçına takarsın. Al sana bulut, gözyaşını atarsın. Al sana kalbim, sorun değil sıkılırsan kurşun sıkarsın.
Ayrılığın resmini çizdim sarı odalara, yüreğimi soğuttum zemheri ayazında. Sonra uzun uzun rüzgarın gülüşünü seyrettim çaresizce. Ve gecenin en koyulaştığı yerde ölümü kucakladım masmavi yüreğimle.
Kalbime saray inşa etmeye çalışman çok güzel bir davranış. Ama keşke temeli atıp, derince kazdıktan sonra bırakıp gitmeseydin.