Nazım Hikmet Sözleri Büyük şair Nazım Hikmet Ran’ın en güzel sözlerini bu sayfamızda hazırladık. Bu sayfamızda hazırladığımız Nazım Hikmet sözlerini sevdiklerinizle dilediğiniz gibi facebook ve twitterdan paylaşabilirsiniz.
Nazım Hikmet Sözleri
Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…
Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.
Ve benim birden bire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.
Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.
İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum.
Ve bir gün ekler Nazım Hikmet mektubunun sonuna; herkese selam sana “HASRET”
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.
Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm.
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.
Sende uzaklığı; sende ben, imkânsızlığı seviyorum.
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim. Yaşamak: seni sevmek gibi ciddi bir iştir.
Yazılarım otuz-kırk dilde basılır, Türkiye’mde Türkçemle yasak!
Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.
Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.
Ne kadar seviyorsun dersen; o kadar işte. Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin…
Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!
Evet. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.
Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.
Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.
Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.
Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.
Ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması…
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!
Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta.
Biz; ince bel, ela göz, sütün bacak için sevmedik güzelim. Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda.
Yolunu beklerken daha dün gece, kaçıyorum bugün senden gizlice. Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin!
Aşkın bu denli sıradan olmadığına inanıyorum ben. Önce sıradanları yaşayacaksın ki, gerçek olanı anlayabilesin.
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye işte ben onlardan değilim ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir.
Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar, sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe ve verebildiğin kadar gençsin.
Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!
Korkma giderken ‘b’yi alıyorum, gerisini sana bırakıyorum. Ne de olsa sen bitirdin bizi. Öyleyse sende kalmalı ‘izi’.
Kim bilir; masalınızın kahramanı, başka bir hikâyenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. Değer mi gitmesine, gitmezdi değmese.
Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?
Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya.
Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam, ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır. Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.
Bazen önemli olmamalı gidecek olan ya da gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.
Büsbütün unuttum seni eminim, maziye karıştı şimdi yeminim, kalbimde senin için. Yok, bile kinim, bence sen de şimdi herkes gibisin.
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye, ben onlardan değilim. Ben sensiz de yaşarım. Ama seninle bir başka yaşarım.
Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin.
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne.
Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.
Gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar, malı mülkü, aklı fikri, canı neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete şiirlerimiz.
Bilmezden gelişim, aptala yatışım kaybetme korkumdan değil; karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır.
Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında.
Bir gün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.
Yapraklara dallara, yeşillere, allara, nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara. Yaprak dala, al yeşile yaraşır, gayri bundan böyle vermem seni ellere.
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, şiirler yazdın. Peki, o ne yaptı? Deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Ne ben Sezarım, ne de sen Brütüssün. Ne ben sana kızarım ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.
Ellerine dokunmak isterim, dokunamam arkasından camın. Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm, alacakaranlığımda oynadığım dramın.
Vicdanla birlikte, şeref ararım ben sevdiklerimde. Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim; zaman gelir, şerefsizleri” de severim.
Hapşurduğumda; çok yaşa, iyi yaşa yerine benimle yaşa deseydi keşke. Bende; sen de gör değil de, emrin olur deseydim sessizce.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için.
Belki ben sana sevmeyi öğretemem, ama sen de bana, unutmayı öğretmezsin. Belki ben sana kavuşmayı öğretemem, ama sen de bana, ayrılığı öğretemezsin.
İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı!
Memleketim: Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine. Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar. Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar.
Yağmur yağıyordu boyuna, sözü onlar alıp dediler ona : “Daha pazar kurulmadı kurulacak. Esen rüzgâr durulmadı durulacak. Boynu daha vurulmadı vurulacak.
Memleketimi seviyorum: çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Benim idealimdeki rejim olsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının altına oturup hüngür hüngür ağlardım! (Necip Fazıl’ın “Benim idealimdeki rejim olsa seni astırır, sonra da mezarını türbe yaptırırdım” sözüne cevaben)
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhat’tır. Kerem’dir. Ve Keloğlan’dır sozlersitesi.com.