D Harfi İle Başlayan Atasözleri ve Kısa Anlamlarını sayfamızda bulabilir ve whatsapp, facebook, twtter üzerinden sevdiklerinizle ücretsiz bir şekilde paylaşabilirsiniz.

D Harfi ile Başlayan Atasözleri

Dağ ardında olsun da, yer altında olmasın. : Yaşasın da uzakta olsun.

Dağ başına harman yapma, savurursun yel için sel önüne değirmen yapma, öğütürsün sel için. : Yapacağın iyi bir işi, sonunu hesaplamadan yapma.

Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir. : Dağ başında kışın fırtına eksik olmadığı gibi kişinin yaşamında da yıpratıcı olaylar eksik olmaz.

Dağ başından duman eksik olmaz. : Büyük adamların, büyük iş yapanların her zaman üzüntüleri, sıkıntıları vardır.

Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz. : Aynı evde oturan iki aile arasında er geç birtakım anlaşmazlıklar çıkar.

Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. : Ne kadar uzak düşmüş olurlarsa olsunlar, insanlar günün birinde birbirleriyle karşılaşabilirler.

Dağ doğura doğura bir fare doğurmuş. : Büyük şeyler beklenen bir işten önemsiz bir sonuç alındığında söylenen bir söz.

Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar. : Yenilmesi imkânsız gibi görünen zorlukların da üstesinden gelinir.

Dağ yürümezse abdal yürür. : Büyüklük taslayan birinde bitecek bir işimiz varsa biz onun ayağına gidip işimizi görmeliyiz.

Dağ, ovanın süt anasıdır. : Ticareti besleyen, üretim kaynaklarıdır.

Dağda bağın var, yüreğinde dağın var. : Malı, mülkü veya evladı olanlar kaygı ve tasadan uzak olamazlar.

Dağda gez belde gez, insafı elden bırakma. : Eşkıya dahi olsan insafı elden bırakma.

Daha iyisi can sağlığı. : Bulunabileceklerin en iyisi oldu.

Dalmasını bilmeyen ördek, kıçından dalar. : Ne yaptığını bilmeyen kişi işi tersinden yürütmeye kalkar.

Dam dolusu tükenmiş, damlayan tükenmemiş. : Az da olsa sürekli gelir, ne denli çok da olsa, giderek tükenen hazırı yemekten daha iyidir sozlersitesi.com.

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı. : Yersiz ve saçma sözler karşısında söylenen bir söz.

Dam yandı, içindeki sıçan da (birlikte) yandı. : Bu, büyük bir kayıp ancak eskiden yol açtığı rahatsızlık da sona erdi.

Damdan düşen damdan düşenin hâlinden (hâlini) bilir. : İyi bir durumdayken kötü duruma düşen kimse, başına aynı durum gelen kimsenin derdini iyi anlar.

Damlaya damlaya göl olur. : Azar azar olagelen şeyler birikerek önemli bir niceliğe ulaşacağı için küçümsenmemelidir.

Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış. : Bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider.

Danışan dağı aşmış, danışmayanın yolu şaşmış. : Bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider.

Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz. : Kötü gereçle iyi iş görülemez.

Davacın kadı olursa yardımcın allah olsun. : Seni yargılayacak kişi, senden davacı olan kişi ise elbette kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır ceza verecektir.

Davacısı kadı olanın yardımcısı allah olsun. : Seni yargılayacak kişi, senden davacı olan kişi ise elbette kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır ceza verecektir.

Davetsiz gelen döşeksiz oturur. : Çağrılmadan bir yere giden kimse iyi bir ağırlanma beklememelidir.

Davetsiz yere kedilerle köpekler gider. : Bir yere çağrılmadan gitmek, kişiyi aşağılatan bir davranıştır.

Davul birinin boynunda, tokmak bir başkasının elinde. : Sorumluluk birinde olmasına karşın bir başkasının sözü geçiyor.

Davul dengi dengine diye çalar. : Evlenecek kimselerin birbirlerine denk olması gerekir.

Davulu biz çaldık, parsayı başkası topladı. : Biz çalıştık, uğraştık, başkası yararlandı.

Davulun sesi uzaktan hoş gelir. : İşin içinde olmayanlar o işi kolay veya kârlı sanırlar.

Dayak cennetten çıkmıştır. : Dayağın yola getirici bir etkisi vardır.

Dazlayan daza düşer, kel başlı kıza düşer. : Evleneceği kişiyi seçmekte çok titizlik gösteren kimse, çoğu kez istemediği, beğenmediği bir kişiye düşer.

Dede (dedesi) koruk yer, torununun dişi kamaşır. : Eskilerin yaptığı yanlış işlerden daha sonrakiler de zarar görür.

Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan. : Karı koca gibi, iş ortağı gibi birlikte yaşayacak, birlikte iş görecek kimseler arasında karşılıklı sevgi bulunmalıdır.

Değirmen taşının altından diri çıkar. : En ağır şartlarda bütün güçlükleri yener.

Değirmenden gelenden poğaça umarlar. : Başka bir yerden gelen kimseden, geldiği yerle ilgili, küçük de olsa bir armağan beklenir.

Değirmene gelen nöbet bekler. : Bir şeyden birçok kimse yararlanacaksa herkes geliş sırasıyla işini görmek üzere beklemelidir.

Değirmenin suyu nereden geliyor?. : Bu işin masrafını karşılayacak para nasıl kazanılıyor.

Değirmi yurt tutmaya değirmi göt ister. : Bir yerde, bir işte tutunup başarı kazanabilmek için sebatla çalışmak gerektir.

Değme sarhoşa yıkılana kadar gitsin. : Kendi aklını beğenip başkasını dinlemeyen kimseyi gittiği yanlış yoldan döndürmeye kalkmayın, bırakın cezasını çeksin.

Deli arlanmaz, soyu arlanır. : Densizce, delice iş yapanlar yaptıklarından utanacak durumda değillerdir ama ailesi, yakınları onların davranışlarından üzüntü duyarlar, utanırlar.

Deli deli akanı bura bura tıkarlar. : Aşırı ve ölçüsüz davrananlara karşı önleyici, sert tedbirler alınır.

Deli deliden hoşlanır, imam ölüden. : Kişi, kendisine benzeyen veya yarar sağlayacağı kimseden hoşlanır.

Deli deliyi görünce çomağını (değneğini) saklar (gizler). : Saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir.

Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun. : Akılsız kimse iyi niyetli olsa dahi yaptığı işin ne gibi kötü sonuçlar doğuracağını hesap edemediğinden dostuna bilmeyerek fenalık edebilir, akıllı düşmanın yapacağı kötülükse akıl yoluyla sezilir ve gereken tedbir alınabilir.

Deli ile çıkma yola, başına getirir bela. : Deli, kendisiyle arkadaşlık edenin başına çeşit çeşit dert açar.

Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş. : Densiz, budala ev sahibi, konuklarından çok kendini ağırlanacak konuk yerine koyar.

Deliden al uslu haberi. : Deli, sır saklamasını bilmediği için haberin doğrusu ondan alınır.

Delik büyük, yama küçük. : Eldeki imkânlar gerekenden çok az.

Delikli boncuk (taş) yerde kalmaz. : Az çok işe yarayan her şeyin isteklisi bulunur.

Delilsiz cennete bile girilmez. : Kişinin istediği şeyi elde edebilmesi için bir yol gösterenin olması gerekmektedir.

Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış. : Aklı kıt olan kimse, bir kez hoşuna gitmiş olan şeye benzettiği nesneyi, gerçekten ona benzemese de elde etmeye çalışır.

Deliye göre her gün bayram. : Her fırsattan yararlanarak bayrammış gibi davrananlara ve her şeyi eğlenceli yönden alanlara söylenen bir söz.

Deliye her gün bayram. : Her fırsattan yararlanarak bayrammış gibi davrananlara ve her şeyi eğlenceli yönden alanlara söylenen bir söz.

Deliye taş atma, başını yarar. : Davranışlarında çılgınlık bulunan kimseye dokunma yoksa sana öyle çılgınca saldırır ki yaptığına pişman olursun.

Demir ıslanmaz, deli uslanmaz. : Her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir özelliği vardır.

Demir nemden, insan gamdan çürür. : Nem demiri nasıl paslandırıp çürütürse gam da insanı öylece yıpratır.

Demir tavında dövülür. : Her iş zamanında ve uygun durumda yapılır.

Demir tavında, dilber çağında. : Her iş zamanında ve uygun durumda yapılır.

Demiri tavında dövmeli. : Her iş zamanında ve uygun durumda yapılır.

Deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz. : Her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır sozlersitesi.com.

Deniz dalgasız olmaz, kapı halkasız. : Her nesnenin kendisine özgü nitelikleri, kendisinden ayrılmayan özellikleri vardır.

Deniz kenarında dalga eksik olmaz. : İçinde çeşitli olayların geçmesi doğal olan bir ortamda zaman zaman sert çatışmaların, fırtınaların çıkması da olasıdır.

Denizdeki balığın bini bir paraya. : Henüz elde olmayan bir nesnenin alımı, satımı üzerinde konuşulmaz.

Denizdeki balığın pazarı (pazarlığı) olmaz. : Henüz elde olmayan bir nesnenin alımı, satımı üzerinde konuşulmaz.

Denize düşen yılana (yosuna) sarılır. : Güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır.

Derdi veren devasını da verir. : Her sıkıntının, üzüntünün bir çaresi vardır.

Derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen. : Derdi olmayan kimse önemsiz şeyleri kendisine dert edinerek söylenir, borcu olmayan kimse de evlenirken birçok şey satın almak zorunda kaldığı için borçlanır.

Derdini söylemeyen (saklayan) derman bulamaz. : İnsan sıkıntısını başkasına açıklayarak giderebilir.

Derede tarla sel için, tepede harman yel için. : Elden çıkarmak istemediğimiz şeyleri tehlikeye açık durumlardan uzak tutmalıyız.

Dereyi (çayı, ırmağı) geçerken at değiştirilmez. : Bir yöntemden başka bir yönteme geçiş tehlikeli bir durum veya zamanda yapılmamalıdır.

Dert ağlatır, aşk söyletir. : Derdi olan acı çeker, ağlar âşık olan kimse de içindeki duyguları dışa vurup ferahlamak için durmadan söylenir.

Dert gider amma yeri boş kalmaz. : İnsan bir dertten kurtulduğunda onun yerine başka bir dert geleceğini iyi bilmelidir.

Dert gitmez, değişir. : İnsan bir dertten kurtulduğunda onun yerine başka bir dert geleceğini iyi bilmelidir.

Dert, çekene göredir. : Bir derdin ağırlığı, hafifliği ona uğrayan kimsenin etkilenme derecesiyle ölçülür.

Dertsiz baş (kul) olmaz. : Derdi olmayan kimse yoktur, az çok herkesin derdi vardır.

Dertsiz baş terkide gerek. : Bir kişi ancak öldükten sonra dertten kurtulabilir.

Dervişe ?bağdat?ta pilav var? demişler, ?yalan değilse ırak değil? demiş. : Bir şeyi elde etmek için aşırı istekli olan kimseye, bu uğurda katlanacağı fedakârlıklar güç gelmez.

Dervişin fikri ne ise zikri de odur. : İnsan, önem verip düşündüğü şeyi konuşmaktan kendini alamaz.

Destursuz bağa gireni sopa ile kovarlar. : Bir yere izinsiz girmek veya bir işe izinsiz el atmak kötü karşılanır.

Destursuz bağa girenin yediği sopayı mevla bilir. : Bir yere izinsiz girmek veya bir işe izinsiz el atmak kötü karşılanır.

Deve bir akçeye, deve bin akçeye. : Çok ucuza alınmayan bir şey gerekli olduğunda çok pahalıya alınabilir.

Deve boynuz ararken kulaktan olmuş. : Elindekiyle yetinmeyip daha çoğunu arayan, elindekinden de olur.

Deve büyüktür amma beşini bir eşek yeder. : İnsan görünüşte büyük olmakla akıl büyük olmaz, bir akıllı birçok az akıllıyı arkasından sürükler.

Deve deve yerine çöker. : Yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli şeyin yeri boş kalmaz.

Deve kâbe?ye gitmekle hacı olmaz. : Gerekli niteliklerden yoksun olan kişi, biçimsel işler yapmakla kişiliğine değer kazandıramaz.

Deve yerine deve çöker. : Değerli bir kimseden boşalacak yeri ancak o değerde olan başka bir kimse doldurabilir.

Deveci ile görüşen kapısını yüksek açmalı. : Yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar.

Deveci ile konuşan kapısını büyük açar. : Yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar.

Deveden büyük fil var. : Herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkili biri mutlaka vardır.

Devenin derisi eşeğe yük olur. : Zengin ne kadar fakir düşse de yoksula göre yine varlıklıdır.

Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez. : Herkesin gözü önündeki bir olayı şöyle böyle yorumlarla gizlemeye çalışmak boşunadır.

Deveye burç gerek olursa boynunu uzatır. : Kişi kendisine gerek olan şeyi elde etmek için yorgunluğa katlanmalıdır.

Deveye ?inişi mi seversin, yokuşu mu?? demişler ?düz yere mi (düze kıran mı) girdi?? demiş. : Bir işin kolay yapılabilmesi için bir yol varken zor yolu seçmek doğru olmaz.

Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur. : Gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar.

Devlet adama ayağıyla gelmez. : Zenginlik ve talih kişiyi kendiliğinden gelip bulmaz, çalışıp çabalamakla elde edilir.

Devlet oğul, mal tahıl, mülk değirmen. : En büyük mutluluk ve zenginlik, çocuk sahibi olmak en gerekli mal, tahıl en değerli mülk, değirmendir.

Devletin malı deniz, yemeyen domuz. : Devlete hıyanet etmeyi sanat hâline getirenlere göre devletin bitmez tükenmez malı vardır. yolunu bulup ondan aşırmayan budaladır.

Devletli gözü perdeli olur. : Zengin, işi yolunda kimse yoksulların hâlinden anlamaz.

Devletli ile deli bildiğini işler. : Yüksek rütbeliler, deliler, kimsenin sözünü dinlemez, akıllarına geleni yaparlar.

Devletli yanını kaşısa yoksul para verecek sanır. : Bir isteğinin yerine getirilmesini ilgililerden bekleyen kimse, onların bu işle ilgisi bulunmayan davranışlarını, isteğini karşılamak üzere yapıyorlar diye yorumlar.

Devletliye dokun geç, fukaradan sakın geç. : Zenginle, az da olsa bir ilişkin bulunsun belki yararlanırsın ama fakire yaklaşma, o senden yararlanmak ister.

Dışı eli yakar, içi beni yakar. : Görünüşe aldanmamalı.

Dibi görünmeyen sudan geçme. : Bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.

Dibi görünmeyen tastan su içme. : Bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.

Dibi kırmızı mumla (bal mumuyla) mı çağırdım. : Üzerinde önemle durarak çağırmadım.

Diken battığı yerden çıkar. : Zarar hangi yönden geldiyse ancak o yönden giderilir.

Dikensiz gül olmaz. : İyi veya güzel olan her şeyin az çok sıkıntı veren bir yanı da bulunur.

Dil ebsem (olsa) baş esen (esendir). : Kişi dilini tutar, her şeyi söylemezse başını belaya sokmamış olur, rahat eder.

Dilden gelen elden gelse, her fukara padişah olur. : Kişi her söylediğini yapamaz, her dilediğini elde edemez.

Dile gelen ele gelir. : İnsanlar yapacakları işler hakkında önce konuşurlar, sonra da o işi gerçekleştirirler.

Dilenci bir olsa şekerle beslenir. : Yardım bekleyen bir tane olsa umduğundan aşırı şeyler verilerek sevindirilir ancak bunların sayısı çok olduğundan hepsine aynı cömertlik gösterilemez.

Dilencinin torbası dolmaz. : Şundan bundan yardım dileyerek geçinmeye çalışanların istekleri bitmez.

Dilenciye borçlu olma, ya düğünde ister ya bayramda. : Çıkarından başka bir şey düşünmeyen kimse ile ilişki kurma, seni nerede rahatsız edeceği belli olmaz.

Dilenciye hıyar vermişler de eğri diye beğenmemiş. : Hem gereksinim duyduğu konuda yardım istiyor hem de yapılan yardımı küçümsüyor.

Dili olsa da söylese (anlatsa). : Cansız nesneler konuşabilseler bazı olaylara tanıklık da edebilirler.

Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim. : Kişinin başına ne gelirse dilini tutmamasından gelir.

Dilin cirmi küçük, cürmü büyük. : Dil küçük bir nesnedir ama söylediği kötü sözlerle kişinin başını belaya sokarak büyük suç işler.

Dilin kemiği yok. : İnsan doğru veya yanlış her şeyi söyleyebilir.

Dilini eşek arısı soksun. : Hoşa gitmeyen bir şey konuşan kimseye söylenen bir ilenme sözü.

Dille düğümlenen, dişle çözülmez. : Verdiği sözü yerine getirmeyen kişi, sebebi sorulduğu zaman kendini savunmakta zorlanır.

Dilsizin dilinden anası anlar. : Başkalarının kolay kolay anlayamadıkları şeyi, her gün onunla uğraşan kimse çok kolay anlar.

Dinsizin hakkından imansız gelir. : Acımasız olan kişiyi, kendisinden daha acımasız biri yola getirir.

Dipsiz kile, boş ambar. : Para, mal tutmayanın durumunu veya bir iş için boş yere uğraşıldığını anlatan bir söz.

Dişi köpek kuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düşmez. : Kadın istek göstermezse, yüz vermezse erkek onun peşine düşmez.

Dişi yalanmazsa erkek dolanmaz. : Kadın istek göstermezse, yüz vermezse erkek onun peşine düşmez.

Doğan anası olma, doğuran anası ol. : Bir çocuk, annesinin değerini ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra anlar.

Doğmadık çocuğa don biçilmez. : Ele geçeceği, ortaya çıkacağı daha belli olmayan şey için önceden hazırlık yapmak doğru değildir.

Doğru bilinmeyince eğri bilinmez. : Doğru ile yanlışı, iyiyle kötüyü birbirinden ayırmak için her ikisini de bilmek, tanımak gerekir.

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. : Doğru olmakla birlikte başkalarının işine gelmeyen sözleri söyleyenlerin sevilmediğini anlatan bir söz.

Doğru söyleyenin bir ayağı üzengide gerek. : Doğru sözlü olan kişi sevilmeyen, istenmeyen kişi olacağı için bulunduğu yerden ayrılmaya hazır olmalıdır.

Doğru söyleyenin tepesi delik olur. : Sözüm bir kimseye dokunur mu diye düşünmeyerek doğruyu söyleyen kişi çok düşman kazanır.

Doğru söz acıdır. : Eksikleri, yanlışları, yolsuzlukları bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştiren söz, bu işi yapanlara acı gelir.

Doğru söz yemin istemez. : Sözün doğruluğunda kuşku yoksa yemine gerek yoktur.

Doğruluk minarede kalmış onun da içi eğri. : Doğru görünen nice kişiler vardır ki içyüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz oldukları öğrenilir.

Doğrunun yardımcısı allah?tır. : İşlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye tanrı her zaman yardım eder.

Doğuran avrat azrail?i yenmiş. : Yeni doğan çocuğu sürekli ölen kadın doğurmaktan usanmazsa elbet bir gün isteğine kavuşur.

Dokuz at bir kazığa bağlanmaz. : Bir işin başına, tanınmış kişiliği bulunan birçok kimse birden getirilmemelidir, bunlar anlaşamaz ve birbirlerine düşerler.

Domuz derisi post olmaz eski düşman dost olmaz. : Birçok nedenin birbirini izlemesiyle sürüp gelmiş olan eski düşmanlık, dostluğa dönüştürülemez.

Domuzdan toklu çıkmaz (doğmaz). : Kötü huylu kimsenin çocuğu melek huylu olmaz.

Domuzun kuyruğunu kes yine domuz. : Yaradılıştan kötü olan kişinin şu, bu yönünü düzeltseniz de mayasındaki bozukluğu gideremezsiniz.

Donsuzun gönlünden dokuz top bez geçer. : Bir şeyden yoksun olan kişinin gönlünden hep o şeyden bol bol edinmek geçer.

Dost (akraba) ile ye, iç, alışveriş etme. : Alışverişte iki taraf da kendi çıkarını düşündüğünden iki dost arasındaki alışveriş dostluğu bozabilir, bu nedenle de dostluklarını sürdürmek isteyenler birbirleriyle alışverişte bulunmamalıdırlar.

Dost (iyi dost) kara günde belli olur. : Gerçek dost üzüntülü, sıkıntılı günlerde insanı yalnız bırakmaz.

Dost acı söyler. : Yakınlarımız, eksikliklerimizi çekinmeden söylerler.

Dost ağlatır, düşman güldürür. : Dost olan kimsenin söylediği söz, acı da olsa insanın iyiliği içindir.

Dost başa, düşman ayağa bakar. : İyi bir görüntü verebilmek için her zaman temiz giyinip kuşanmak gereklidir.

Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur. : Dostlarını olabildiğince çoğalt, düşmanlarını olabildiğince azalt.

Dost dostun ayıbını yüzüne söyler. : Gerçek dost uyarmak, sozlersitesi.com kusurun düzeltilmesini sağlamak amacıyla ayıbı yüze karşı söyler.

Dost dostun eyerlenmiş atıdır. : Gerçek dost, arkadaşının sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumdadır.

Dost sözü acıdır. : Yakınlarımız, eksikliklerimizi çekinmeden söylerler.

Dostluk başka, alışveriş başka. : İki kişi arasındaki dostluk, alışverişte birinin ötekine özverili davranmasını gerektirmez.

Dostluk kantarla, alışveriş (hesap) miskalle. : İş ilişkilerine dostluk karıştırılmamalıdır.

Dostluk okkayla, alışveriş dirhemle. : Dostluğun tartısı olmaz, alışveriş ise ölçüye göre olur.

Dostun attığı taş baş yarmaz. : Dostun acı sözü veya sert davranışı insana ağır gelmez.

Dökme su ile değirmen dönmez. : İşi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunmadıkça başkalarının küçük katkılarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez.

Dört göz bir evlat için. : Anne ve babanın bütün emek ve didinmesi evlat içindir.

Dumansız baca olmaz, kahırsız koca olmaz. : Dumanı olmayan baca olamayacağı gibi karısına sıkıntı vermeyen koca da olmaz.

Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu. : Uzun süre bekledi ancak sonunda isteğini elde etti.

Dut kurusu ile yâr sevilmez. : Ancak büyük fedakârlıklarla elde edilebilecek güzel bir şey, fedakârlık yapılmadan elde edilemez.

Dut yaprağı açtı, soyun döktü giyin. : Dut ağacı yapraklanınca soğuklar biter, dut ağacı yaprağını döktüğü zaman soğuklar başlar ona göre giyinmek lazımdır.

Duvarı nem, insanı gam yıkar. : Nem demiri nasıl paslandırıp çürütürse gam da insanı öylece yıpratır.

Düğün aşıyla dost ağırlanmaz. : Ağırlamanın değeri, özel olarak hazırlanmasında, bir fedakârlık yapılmasındadır.

Düğün olur iki kişiye, kaygısı düşer deli komşuya. : Akılsız kişi, başkalarının eğlence programlarında bir aksama olmasın diye çabalar.

Düğünü okuyucu boklar. : İki taraf arasındaki güzel ilişkileri, söz götürüp getiren anlayışsız aracı bozar.

Dün cin olmuş, bugün adam çarpıyor. : İşinde ustalaşmadan hile yollarına başvuruyor.

Dün öleni dün gömerler. : Bir üzüntü sürdürülmemeli, unutulmaya çalışılmalıdır.

Dünya bir, işi bin. : Bu dünyada insanın hatır ve hayaline gelmeyen türlü türlü durumlar ortaya çıkar.

Dünya malı dünyada kalır. : İnsan öldüğü zaman malını öbür dünyaya götüremez, bu nedenle gerek kendisi için gerekse hayırlı işler için para harcamaktan kaçınmamalıdır.

Dünya ölümlü, gün akşamlı. : Hiçbir durum sürekli değildir, her iyi durumun bir sonu vardır.

Dünya süleyman?a bile kalmamış. : İnsan ne kadar zengin olursa olsun bu dünyadan göçüp gidecektir, bu nedenle dünyaya bel bağlamamalıdır.

Dünya tükenir, yalan tükenmez. : Dünyada çok sayıda yalancı vardır, bunları huylarından vazgeçirmek de imkânsızdır.

Dünya yıkılsa umurunda değil. : Hiçbir şeyle ilgilenmez, sorumsuz, kaygısızdır.

Dünyada tasasız baş bostan korkuluğunda bulunur. : Bu dünyada tasasız olan insan yoktur.

Dünyanın ucu uzundur. : İnsanın yaşadıkça türlü durumlarla, çeşitli olaylarla karşılaşabileceğini anlatan bir söz.

Dünyayı sel bassa ördeğe vız gelir. : Birçok kimse için felakete yol açan bir olay, bazı insanları ilgilendirmez.

Düş uykudan sonra olur (gelir). : Bir işin temeli gerçekleşmedikçe ayrıntılarına sıra gelmez.

Düşenin dostu olmaz. : Varlıklı kişi yoksullaşınca çevresindeki dostlarından kimse kalmaz.

Düşenin dostu olmaz hele bir düş de gör. : Varlıklı kişi yoksullaşınca çevresindeki dostlarından kimse kalmaz.

Düşman düşmana gazel (yasin) okumaz. : Düşmandan ancak kötülük beklenir.

Düşmana yarak (silah) gerek, ya düşmandan ırak gerek. : Düşmanın hakkından gelebilmek için silah gerekir eğer silahınız yoksa düşmandan uzak durunuz.

Düşmanın karınca ise de hor bakma. : Düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol.

Düşmanın karınca olsa kendini merdane tut. : Düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol.

Düşmez kalkmaz bir allah. : İnsanların talihsizliklere uğraması olağandır.

Düşün düşün, boktur işin. : Kötü bir durumdan çıkar yol bulunamadığı zaman söylenen bir söz.

Düt demeye dudak gerek (ister). : Bir işin gerçekleştirilebilmesi, gerekli koşulların, araçların bulunmasına bağlıdır.

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir