Sadi Şirazi Sözleri

Sadi Şirazi Sözleri Bu sayfada sizlere Sadi Şirazi’nin en güzel sözlerini hazırlamaya çalıştık. Bu sayfada bulunan bu harika sözleri sevdiklerinizle facebook ya da twitterdan paylaşabilirsiniz.

Sadi Şirazi Sözleri

On derviş bir kilimde uyurken iki padişah bir dünyaya sığmaz.

Doğru söyleyip zincire vurulmak, yalan söyleyerek zincirden kurtulmaktan iyidir.

Padişahken zulmedersen, padişahlıktan sonra dilenci olursun.

Ekmek yerine güneş olsa sofrasında, güneş yüzü görmezdi kimse kıyamete dek cihanda.

Güzel bir kadın bir mücevher, İyi bir kadın bir hazinedir.

Emrindekileri bağışlamasını bilmeyenler, bir gün bu insanların affına muhtaç olurlar.

İnsan dilini tutup konuşmadıkça, ayıbı da hüneri de gizli kalır.

Gönlünün perişan olmasını istemiyorsan, perişan olanları gönlünden çıkarma.

Söyle mürüvvetsiz eşek arısına, bal vermez madem, sokmasın bir de.

Halkın bahçesinden padişah bir elma yerse, adamları ağacı kökünden sökerler.

Kişi bu, alçak dünyaya tenezzül etti mi, bala kapılmış sineğe döner.

Kurdun kafasını, halkın koyunlarını paraladıktan sonra değil, önce kesmek gerekir.

Büyük kalarak yaşamanın şartı odur ki her küçüğün kim olduğunu bilesin.

İnsan ruhunu iki şey karartır: susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak.

Meyvelerle yüklü dal, başını yere kor. Meyvesiz ağaca kimse taş atmaz.

El alemi ayıplarıyla anan bir kimsenin, senden de teşekkürle bahsedeceğini zannetme!

Ey başkalarının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek yakışık almaz.

Ekmek yerine güneş olsa sofrasında, güneş yüzü görmezdi kimse kıyamete dek cihanda.

Her ormanı boş sanma belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur.

Yağmurun temiz tabiatında yokken aykırılık, bahçede lale biter, kıraç toprakta diken.

Hastaya şeker vermek günah olur, çünkü ona acı ilaç fayda verecektir.

İdrak kulağından gaflet pamuğunu çıkarmalısın ki, ölülerin nasihatini duyabilesin.

Yarasanın gözü gündüz göremiyorsa, güneşin ne günahı var bunda?

Soysuzlara karşı soysuzluk etmek mümkündür. Lâkin insan olanın elinden köpeklik gelmez…

Şarap sarhoşu gece yarısı, sakinin sarhoşu ise mahşer sabahı uyanır.

Kesme nevanı; içine salsalar da keder. Kırılsa gönül medd ü cezr ile hepsi geçer, hepsi geçer.

Kabirlerinde rahat yatıp uyuyanlar, yeryüzünde halkı rahat tutanlardır.

Ne kadar okursan oku; bir bilgine yakışır şekilde davranmadığın sürece, cahilsin demektir…

Kendi ahlakını düşmanından dinle; dostun gözünde her yaptığın iyidir.

Konuşmadan bir köşede oturan sağırlarla dilsizler, dilini tutamayan kimseden daha üstündür.

Girerse hasta öküzün biri otlağa, bulaştırır hastalığı bütün köy öküzlerine.

Varlığı perişan olan kimse ne tiz’i fark eder, ne pes’i. O, bir kuşcağızın ötmesiyle de feryada gelir.

İnsan, ya insan gibi akıllıca söylemeli yahut hayvanlar gibi susmalıdır!

Eşeğini düşman, vergisini de sultan alıp gittikten sonra o memleketin tacında, tahtında ikbal kalır mı?

Gönlünün dertli olmasını istemezsen, dertli gönülleri dertlerinden kurtar.

Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.

Çocuklarımızı kuzu gibi büyütmeyelim ki ileride koyun gibi güdülmesinler.

İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok sozlersitesi.com uzaklaşma donarsın; çok yaklaşma yanarsın!

Üç şey sürekli kalmaz; ticaretsiz mal, tekrarsız bilgi, cesaretsiz iktidar.

İnsanın her nefeste iki defa şükretmesi lazım… Biri nefes aldığı için, diğeri verdiği için. Çünkü verip almamak, alıp vermemek var.

Methü senâ ipiyle kuyuya inme, Hatem gibi sağır ol da kendi ayıplarını dinle.

Öğüdü, tesir etmeyeceğini bildiğin bir kimseye verme, ey şaşkın. Elinden dizgini kaçırmış olan zavallıya, “oğlum yavaş sür” denmez…

Tahammül sana önce zehir gibi görünür. Fakat tabiatına kök salınca bal kesilir.

İçin ağlasa da kim duyar seni? Kim anlar dışarıdan olup biteni? Leyla’nın yüzünü görenler bilir: Mecnun’un kalbine batan dikeni!

Kendisinden fazlasıyla iyilik gördüğün kimseye fenalık etmen insanlık değildir.

Asık suratlıdan bir şey isteme, onun kötü huyundan elem duyarsın. Gönlünün gamını anlatacaksan bir kimseye anlat ki, yüzünü görünce ferahlayasın.

Kalbi kırıkların hatırını sor, Onları sevindir. Bir gün senin de gönlün incinir.

Sel heybetle aktığı için yukarıdan aşağı tepesi üstü düşer. Hâlbuki çiğ damlası küçük ve âcizdir; bu sebeple gökyüzü onu muhabbetle alır, ayyuka çıkarır…

Efendi davul sesi ile uyanıyor, bekçinin gecesi nasıl geçti, nereden bilecek.

Tek ırmak kenarından sıcak su iç de ekşi suratlının soğuk gül şerbetini içme. Yüzü safra gibi karmakarışık olan bir adamın ekmeğini tatmak haramdır…

Düşman bir kusur bulunca, büyüklerin kalplerini dağlar. Ateş, ufacık şeyle de alevlenir. Fakat koca koca ağaçları tutuşturmak mümkündür…

Ey akıl sahibi! Gül dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var, gülü demet yap… Eğer tabiatında yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin.

Eskiden dünyada, görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı. Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık.

Ey insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, marifet öğret ve onu akıllı fikirli yetiştir. Böyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun.

Salih adam dilenirse ancak kendi nefsinden dilenir ve ondan hırsı terk etmesini ister. Çünkü her saat “ver” diyen bir nefis, sahibini zillet içinde köy köy dolaştırır…

Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Büyük planda hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep olabilirsiniz.

Bir gece sevdiğim içeri girdi. Yerimden öyle bir fırlamışım ki elbisemin eteği mumu söndürdü. Güzelliği ile karanlığı dağıtan sevgilim sordu: ben gelince neden ışığı söndürdün? Dedim ki: güneş doğdu zannettim…

Ey fakir! Sen halk yolunda oyun çocuğu sayılırsın. Büyüklerin eteğini bırakma. Mayası bozuk kişilerle düşüp kalkarsan, izzet ve vakalarını kaybedersin. O halde büyüklerin eteğine yapış. Talebeler çocuktan daha acizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi alimlerin muhkem duvarına tutunarak yürü.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir