Yusuf Atılgan Sözleri sayfamızda Yusuf Atılgana ait tüm sözleri bulabilir ve facebook, twitter, whatsapp üzerinden tüm sevdikleriniz ile ücretsiz bir şekilde paylaşabilirsiniz.

Yusuf Atılgan Sözleri

Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım.

Belli bir yaşayış uygulamışlar bana. Görünmeyen bir giysi giydirmişler. Sıkıyor beni, çıkarıp atamıyorum. Düğmelerini çözemem mi? Bu bile güç. Ya çıkarıp atanlar? Tutuyorlar onları. Deliler evine kapıyorlar ya da kodese.

İnsanların birbirine benzerlikleri, tümünün iki ayaklı oluşu şaşılacak şeydi.

Yatsam, hiç kalkmasam! Kalkıp düşmanlıklarla dolu bir güne başlamakta ne var?

Başkaları bizi, baca dumanı gibi, dışarıya bıraktığımız belirtilere göre tanırlar.

İnsan kendine acır mı? Ben acıyorum.

Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor.Ama yapışıp kalıyor ona, onsuz olamıyor. (Sustu,bir sigara yaktı.) Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: sigara içtiğimi.

“babam adamsa,ben adam olmayacaktım...”

Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.

insanlar yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. olmak istedikleri, olamadıkları “kişi”yi anlatırlar.

ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde, sözle, yazıyla, resimle ya da susarak..

Bunca lüzumsuz eşya vardı da neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu.

Çevresine bakındı, yoktu. Oturma odasını da aradı, orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu.

bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?

Yaman adamdı bu dilenci. İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.

İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi”yi anlatırlar..

-Şu kadının dokuz çocuk doğurduğuna, dördünün erkek beşinin kız olduğuna, erkeklerden ikisinin öğretmen, ikisinin mühendis olduğuna bahse girer misin?
-Neyine
-Sokak ortasında bir öpücüğüne. Bildiysem ben seni öperim; bilemediysem sen beni.
-Olmaz (yaşlı kadın yanlarından geçti. ) giremem.
-Neden?
-Döverler bizi.
-Doğru. Evlerinden fırlarlar, üstümüze çullanırlar, döverler bizi. Ne yaparsak onlardan korkacağız. Korkmadık mı kötü!

Oda bozulmuştu ; kadın gelmezdi artık.

“Işığı yak” yerine “ışığı uyar” derdi babası.

Güneş doğmadan bağda olması için erken yatması gerekiyordu. Ayakyolunun yerini öğrenmediği için ahırın bir köşesine işedi. Tulumbada ayaklarını yıkadıktan sonra soyunup yatağa girdi. Gözlerini yumdu; beygirlerin ağız şapırtılarını dinledi bir süre. Köyü, Makbule’yi düşünürken kafasında onunla çamaşırcı kadın birbirine karışıyordu.

Bir sabah Nebile gittikten sonra ayak izlerinden birini kokladı uzun uzun ve aynı gece düşünde onunla sevişti.

Dediydim sana, geceleri soğudu gari içerde yat diye.(Cibinliği kaldırıp topladı, alnini elledi.) Ateşin var, soğuk almışsın. Az kıyıya çekil de yatağını sereyim.
– Önce beygiri sulayıp hendeğe çak.
– Beygir biraz beklesin

Önceki gün sabah kahvesine gelen Kübra abaya kocasının aşırı istekliliğinden yakındığından kadın “Eeee kolay değil kızım, genç kocaya vardın, ister elbet. Ama bi yolu var onu yatıştırmanın: Bırak istediği kadar yapsın. yanından çekildi mi bi kere daha olsun falan deyip sen isteyeceksin. Birkaç gece böyle fazladan yaptı mı bıkkınlık gelir, fazla üstüne düşmez” demişti.

Kapının üstündeki kemerde koyu yeşil üstüne ak yazılı büyük teneke levha: Anayurt Oteli. (Düşman elindeyken belirli bir direnme gostermemiş kasaba ya da kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisi belki.)

“İnsanlar yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi” yi anlatırlar.”

“Herkes onun gibi değil miydi?En az umutlanmaları gerektiği zamanlar en çok umarlardı.”

“Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu. “

Sevilende bizimle ortak duygular vardır sanırız.

Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.

Her deliğe uyan anahtar. (para)

Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.

Bunca lüzumsuz eşya vardı da neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu.

Çevresine bakındı, yoktu. Oturma odasını da aradı, orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama yalnız bir teki yoktu.

bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?

Yaman adamdı bu dilenci. İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.

İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi”yi anlatırlar..”

Güneş doğmadan bağda olması için erken yatması gerekiyordu. Ayakyolunun yerini öğrenmediği için ahırın bir köşesine işedi. Tulumbada ayaklarını yıkadıktan sonra soyunup yatağa girdi. Gözlerini yumdu; beygirlerin ağız şapırtılarını dinledi bir süre. Köyü, Makbule’yi düşünürken kafasında onunla çamaşırcı kadın birbirine karışıyordu.

Bir sabah Nebile gittikten sonra ayak izlerinden birini kokladı uzun uzun ve aynı gece düşünde onunla sevişti.

Önceki gün sabah kahvesine gelen Kübra abaya kocasının aşırı istekliliğinden yakındığından kadın “Eeee kolay değil kızım, genç kocaya vardın, ister elbet. Ama bi yolu var onu yatıştırmanın:sozlersitesi.com  Bırak istediği kadar yapsın. yanından çekildi mi bi kere daha olsun falan deyip sen isteyeceksin. Birkaç gece böyle fazladan yaptı mı bıkkınlık gelir, fazla üstüne düşmez” demişti.

Kapının üstündeki kemerde koyu yeşil üstüne ak yazılı büyük teneke levha: Anayurt Oteli. (Düşman elindeyken belirli bir direnme gostermemiş kasaba ya da kentlerde kurtuluşun ilk yıllarındaki utançlı yurtseverlik coşkusunun etkisi belki.)

İnsanlar yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları “kişi” yi anlatırlar.

“Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.

“Sevilende bizimle ortak duygular vardır sanırız. “

Karı kocalar bile öyle değil mi? Ortak neleri var? Haftanın belli günleri et ete sürtünmekten başka? Gene de dayanıyorlar. Çünkü birlikte yaşama zorunluluğuna inanmışlar. İşte benim onlardan ayrıldığım buna inanmamam. Sıkıntımın da sevincimin de https://sozlersitesi.com/yusuf-atilgan-sozleri/ kaynağı bu. Gücün dayanmaktansa yalnızlığıma kaçarım. Bana tek insan yeter. Sevişen iki kişinin kurduğu toplum. Toplumsal yaratıklar olduğumuza göre, insan toplumlarının da en iyisi bu daracık, sorunsuz, iki kişilik toplumlar değil mi?

…günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların değerine göre değişebilir. Bugün şimdilik “paltosunu ilk çıkardığı gün”dü. Sonra “güler’i ilk gördüğü gün” olacaktı.

Gelmeyecekti anlaşılan. Ne bekliyordu bu kadından, ya da bir kadından?

Kadın gülüyor. Korkunç bir öfke kabarıyor içinde. Üstüne yürüyor, ama kadın artık yok. Çevresinde kendi halinde insanlar var. Kokuyu duymuyorlar mı? Oysa çatlayacak. Ya bu dondurucu soğuk?

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.”

Londralı kasapla İstanbullu kasap dünyaya aynı gözlerle bakarlar.

Herkesin bir işi oluşu ne tuhaftı. Daha tuhafı önünden bir geçen bir daha geçmiyordu.

Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?

Dünyanın şakırtılı yıkanışına karışmanın sevinci içinde yavaş yürüyordu. Savrulan iri damlalar yüzüne çarptıkça daha istiyordu. Bu yürek büyütücü sevinç var olmanın, yaşamanın sevinciydi; biliyordu.

 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir